Genel Kültür etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Genel Kültür etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Ocak 2024 Salı

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 230: GELENEKSEL KÜLTÜR

 

Kendi gökkubemiz altında

Ağaç Ev Sohbetleri 230. yayınına ulaştıktan sonra bir yazı yazmak, başlıklı yazıma hoş geldiniz :) Sevgili Derin, nam-ı diğer Deeptone, blogunda okudum ve üzerine yazmak istedim ben de. 

Haftanın Konusu: "Geleneksel Kültürü Korumak Önemli midir?"

Konu üzerine konuşmaya başlamadan önce kavramları açıklayalım isterim. Bu sayede kavramlar üzerine konuşmak daha güzel olur, diye düşünüyorum.

Türk Dil Kurumu TDK, gelenek ve kültür için şunları kaydetmiş:

Gelenek: Bir toplumda, bir toplulukta eskiden kalmış olmaları dolayısıyla saygın tutulup kuşaktan kuşağa iletilen, yaptırım gücü olan kültürel kalıntılar, alışkanlıklar, bilgi, töre ve davranışlar; anane, örf, tradisyon:

Kültür: Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü; hars, ekin.

Şimdi bu noktada diyorum ki, acaba biz kültürel birikimlerimizi, maddi ve manevi değerlerimizi iletmek amacıyla mı küreselleşme yolunda yürüdük ve yürürken erimeye başladık? Yoksa kültür ve gelenekleriyle bizi eritmeye zaten başlamışlarken biz, yayılamadan erimeye hazır halde miydik?

Ne demek istiyorum? 

Yani Biz kimiz? Nereden geldik? Kimi temsil ediyoruz? Annemizden öğrendiğimiz anane, alışkanlıklar kimi temsil ediyor? Hangi kültürel birikimlerimiz ve değerler etrafında toplanıyoruz? Hangi değerler bizi aynı gölgede buluşturur?

Bu kadar soruyu sorduktan sonra bunları tek başıma cevaplamam oldukça güç. Aslında sorular, cevaplardan güçlü. Yine de elbette cevapları da var. İşte bu noktada, bu cevaplarla, kuşaktan kuşağa iletilen, miras addedilen, alışkanlıklar, "kültürel kalıntılar" ve eserlerimiz korumaya değer. Çünkü bunlar bir değer. Korumak önemlidir. 

Nedir bunlar?

Bunlar, somut olmayan kültürel mirasımız, ören yerlerimiz, eşyalarımız, umutlarımız, anıtlarımız, camilerimiz, hamamlarımız, kalelerimiz, köprülerimiz, ve diğer yerlerimiz... Geleneksel sporlarımız, yemeklerimiz, sözlerimiz, deyişlerimiz, türkülerimiz, kahvemiz, görsel sanatlarımız, geleneksel sohbetlerimiz. Biz.

Biz şu Anadolu yurdunda, irfanı ile ilmiyle ve bilimiyle, küresel denene alet olmadan, ondan da faydalanarak, geleneğimizi korumalı ve bu geleneği yaymak için bir ileti haline getirdiğimiz değerlere sahip çıkmalıyız. Böylece, kelimelerin anlamlarını yaşatmış, kuşaktan kuşağa açıklamasını layıkıyla yerine getirebilmiş oluruz.

Tüm bunları bildikten ve özümsedikten sonra, küreselleşen dünyayı özümüzle görüp her türlü popülerliği ve pop kültüre bakışımızı etkilenmeden inceleyebiliriz.


Sözler, değişir gelişir ve hisler uzun yıllar kültürünü yaşatır.

Vesselam. 


22 Temmuz 2017 Cumartesi

Geleneksel Muhabbetin Ayrılmaz Parçası Saati Olmayan İçecek: Çay




B.

Çayın da bir hikayesi var

Çayın da bir yol hikayesi var değerli Kıraatane misafiri. Ama bir saati var mıdır, tartışılır. Bana sorarsan yok. Ne zaman bir muhabbet hâsıl olsa bizim çok sevdiğimiz bu içecek orada hazırdır zira. Bu kadar sevilen, Türkiye’de sudan sonra en çok içilen çayın hikayesini gel bir de benden dinle… Tabi şimdiye kadar öğrenmişsindir nereden geldi, nereye kadar gitti. O yüzden Kıraatane’nin özünü teşkil eden bu sıcakkanlı içeceği, muhtevasını kavrayacak kadarını, anlatmaya çalışacağım İnşaAllah…

Derler ki Çay, bilinen diğer adlarıyla Ça, Cha, Tay, İtay, Say, Sası, Çay-ı Hıtâî, Sây-ı Hıtâî, Şay, Şâhî, İtta, İtay...  Çin’in ilk imparatorlarından Shen Yung’un  sıcak su bulunan fincanına, gölgesinde oturmakta olduğu bitkiden midir artık yoksa uzaklardan gelip konan mıdır bir yaprak düşer. Shen Yung, bunu görür. Fincandan yayılan koku o kadar güzel gelir ki, imparator çayı içer, içer ve bir daha içer… Burhân-ı Kâtı tercümesinde de geçen bu yaprağa “Çay” denir. Tercümede “Hıtâ diyarından gelir, kaynatılıp içilir.” şeklinde tanımlanmış Çay.

Bu güzel içecek Çin’de başlayan yolculuğuna Kore, Japonya, Vietnam’a uğrayarak devam etmiş. Oradan Hindistan’a gitmiş. Sonra Çin’den alınan tohumlar Portekiz’e götürülmüş ve oradan da, Evropa, nam-ı diğer Avrupaya… Ve son olarak, Abdülhamid Han zamanında Osmanlı İmparatorluğu’na gelmiş Çay.

Geleneksel muhabbetimizin ayrılmaz parçası 

Şu an sofralarımızın, sohbetlerimizin, sabahlarımızın, geleneksel muhabbetimizin ayrılmaz parçası olan çayın kısaca hikayesi böyle. Şimdi gelelim bu sıcak suda demlenen içeceğin yapılışına.

Kimi suyu kaynatır, demlikte bulunan siyah çayın üzerine usulca döker. Kimi de önce suyu demliğe koyar, üzerine çayı ekler ve demlenmesini bekler.

Biz de naçizane Kıraatane usulü ile bildiğimiz çayı demleyelim istersen. Kim bilir aynı tariftir de içine sevgi katılmıştır…

Bir demlik bir çaydanlıkla başlar hikaye:

Dinlenmiş soğuk çeşme suyunu kaynat. Kaynayan suyu azıcık dinlendir. Tatlı kaşığı ile demliğin boyutuna ve içeceğin bardağa göre siyah çayı demliğe dök. Dinlenen suyu tek bir noktadan narince çayla buluştur. Bir de ettahiyyatü oku. (Bu noktada şunu söyleyeyim. Su kaynarken çayı demlikte bekletmek çeşitli zararlar verebilir. Sen iyisi mi çayı su kaynadıktan sonra demliğe ekle.) Çaydanlığa tekrar dinlenmiş soğuk çeşme suyu ekle ve kısık ateşte çaydanlık ve demliği ocağa yerleştir. Su kaynadığında ateşi söndür ve dinlendikten sonra Muhabbetin Parçası Çayı yudumla.

Sen ne düşünüyorsun? Sence nasıl demlenir çay?

Sigara içme, Çay iç!


Muhabbetle…


Yararlanılan kaynaklar: 

Seyyid Mehmet İzzet Efendi, “Çay Risalesi”  Eşik Yayınları İstanbul, 2014: www.edebifikir.com

Başlı başına bir gelenek Çayın tarihçesi ve Türkiye’ye gelişi” yemek.com

Tüm Zamanların En Çok Okunan 3 Yazısı