11 Mart 2021 Perşembe

Çay İnce Belli Bardakta mı İçilir?

 Nasıl ve ne zaman tasarlandı bir bilgiye sahip olunmasa da ilk olarak Ressam Ali Rıza’nın eserlerinde kendisine yer bulan ince belli çay bardağı, Türkiye’de hatrı sayılır bir öneme sahip.

Üst kısmın kavranabilirliği, orta kısmın da eli yakmadan avuç içimizi ısıtabilir oluşuyla hayli kullanışlı durumda, ince belli çay bardağı.

Diğer bir bilgi ise, kültürümüzdeki lale desenini andırıyor olması.

Çayı da çabuk soğutmadığı için epeyce sevilen bir bardak, ince belli bardak.

Peki, sen çayı hangi bardakta tüketmeyi daha çok seviyorsun? Yoksa tam bir kahve sever misin?

10 Mart 2021 Çarşamba

Bu Gece Mirac Gecesi

 

Mi'râc


Bir gece, kendisine bazı ayetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram'dan çevresini mübarek kıldığımız  Mescid-i Aksa'ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir. (İsrâ Suresi, 1. Ayet)

Battığı sırada yıldıza andolsun ki bu arkadaşınız ne sapıtmış ne de eğri yola gitmiştir. (Necm Suresi, 1 ve 2. Ayet)

Kişisel arzularına göre de konuşmamaktadır. (Necm Suresi, 3. Ayet)

O, kendisine indirilmiş vahiyden başka bir şey değildir. (Necm Suresi, 4. Ayet)

Onu, çok güçlü, üstün niteliklerle donatılmış biri (Cebrail) öğretti. O, ufkun en yüce noktasındayken asıl şekliyle göründü. (Necm Suresi, 5 ve 7. Ayet)

Şüphesiz Allah doğruyu söyledi.

İsrâ Suresi 1. Ayet Tefsiri (Kur'an Yolu)

Hz. Peygamber’in Mekke’deki Mescid-i Harâm’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya götürülmesi şeklinde gerçekleşen olağan üstü olay İslâmî kaynaklarda, metindeki ilgili fiilin mastarı olan ve “geceleyin yürüme, gece yolculuğu” anlamına gelen isrâ kelimesiyle anılır. Bu yolculuğun, hadislerde anlatılan “göklere yükseltilme” safhasının da dahil olduğu tamamı ise “yükselme, yukarı tırmanma” anlamındaki urûc kökünden türetilmiş olan ve “yükselme vasıtası, aleti” mânasına gelen mi‘râc kelimesiyle ifade edilir(...)

(...)İsrâ sûresinin 1. âyeti ile Necm sûresinin ilk âyetleri mi‘rac olayına işaret etmektedir. Aynı konuda hadis mecmualarında da kırk beş kadar sahâbî vasıtasıyla bizzat Hz. Peygamber’den bilgiler nakledilmiştir. Ancak özellikle bu hadislerdeki ayrıntılı mâlûmat değişik yorumlara yol açacak nitelikte olduğu için, mi‘racın tarihi ve nasıl cereyan ettiği hakkında farklı bilgiler verilmiştir. Yaygın kabule göre mi‘rac, peygamberliğin 12 veya 13. yılında (Muhammed Hamîdullah’a göre bi‘setin (peygamber olarak gönderilme) 9. yılında; bk. İslâm Peygamberi, I, 92) vuku bulmuştur.

Konuyla ilgili çok sayıda hadis bulunmakta olup özellikle Buhârî’nin el-Câmiu’s-sahîh’inde (“Salât”, 1; “Bed’ü’l-halk”, 6; “Tevhîd”, 37) yer alan hadislere göre;

Bir gece Hz. Peygamber Kâbe’nin avlusunda (diğer bazı rivayetlerde amcasının kızı Ümmühânî’nin evinde) “uyku ile uyanıklık arasında bir durumdayken” Cebrâil yanına geldi, göğsünü açarak kalbini zemzemle yıkadı, sonra Burak denilen bir binek üzerinde onu Kudüs’e götürdü. Resûlullah’ı burada önceki bazı peygamberler karşıladılar ve onu kendilerine imam yaparak arkasında topluca namaz kıldılar (Başka bazı rivayetlere göre Hz. Peygamber önce Mekke’den göklere yükseltildi, dönüşte de Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya götürüldü. Bu bilgiye göre âyette Resûlullah’ın bu mânevî yolculuğa Mekke’den başlayıp semalara yükseldikten sonra Mescid-i Aksa’ya geldiği, oradan da Mekke’ye döndüğü özetlenmiştir).

Daha sonra semaya yükseltilen Resûlullah, semanın birinci katında Hz. Âdem, ikinci katında Hz. Îsâ ve Hz. Yahyâ, üçüncü katında Hz. Yûsuf, dördüncü katında Hz. İdrîs, beşinci katında Hz. Hârûn, altıncı katında Hz. Mûsâ, yedinci katında ise Hz. İbrâhim ile görüştü.

Cebrâil’in geçme imkânı olmadığı için Hz. Peygamber refref denilen bir araçla tek başına yükselmesini sürdürdü.

Kur’an’da “sidretü’l-müntehâ” (hudut ağacı) denilen ve bir görüşe göre (bk. Şevkânî, V, 124) yaratılmışlarca bilinebilen alanın son sınırını işaretlediği kabul edilen hudut noktasının ötesine, Cebrâil’in geçme imkânı olmadığı için Hz. Peygamber refref denilen bir araçla tek başına yükselmesini sürdürdü. Bu sırada kendisine evrenin sırları, varlığın kaderiyle hükümlerin tespiti için görevlendirilmiş olan meleklerin çalışmaları gösterildi. Nihayet bir yoruma göre (bk. Şevkânî, V, 123) bir beşerin insan olma özelliğini koruyarak Allah’a yaklaşabileceği son noktaya kadar yaklaştı (Necm sûresinde “yay” örneği ile anlatılan yaklaşma, ağırlıklı yoruma göre Cebrâil ile Hz. Peygamber arasında olmuştur; bk. en-Necm 53/8-9).

Peygamber’in rabbine selâm ve ihtiramını arzettiği, Allah’ın da ona selâmla hitap ettiği ve inananlara esenliklerin dile getirildiği “Tahiyyat” duasındaki diyalogun mi‘rac olayı sırasında gerçekleştiği kabul edilir. Mekândan münezzeh olan Allah Teâlâ ile Kur’an’ın “âlemlere rahmet” olarak gönderildiğini bildirdiği Hz. Muhammed (sav) arasında, insan idrakinin kavramaktan âciz olduğu bir şekilde gerçekleşen bu buluşma sırasında Resûlullah’a, içlerinden günahkâr olanlar –eğer affedilmezlerse– bir süre cehennemde cezalandırıldıktan sonra bütün ümmetinin cennete kabul buyurulacağı müjdelendi; ayrıca kendisine bir hediye olarak Bakara sûresinin “Âmene’r-resûlü...” diye başlayan son iki âyeti verildi; İslâm’ın temel ibadetlerinden beş vakit namaz emredildi. Bazı rivayetlere göre mi‘racdan dönüş sırasında kendisine cennet ve cehennem ile buralarda bulunacak insanların durumları gösterildi. Nihayet Hz. Peygamber Mekke’den ayrıldığı noktaya getirildi.

(...)Mi‘rac Hz. Peygamber’in tamamen mûcizevî bir tecrübesi olduğundan onu illâ da aklın kalıpları içinde açıklamanın gerekli olmadığı muhakkaktır. Taberî’ye göre Allah, kulunun ruhunu değil, mutlak bir ifadeyle kulunu geceleyin götürdüğünü ifade buyurduğuna göre, “Peygamber sadece ruhuyla mi‘raca çıkmıştır” diyerek âyetin anlamını sınırlamaya hakkımız yoktur (XV, 26) (...)

Resûlullah Efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular:

Mi'râc gecesi cennetin kapısında şöyle yazılı olduğunu gördüm: Sadaka vermenin sevabı bire on misli, borç vermenin sevabı ise bire on sekiz (misli)dir."

(Sünen-i İbn-i Mace)

8 Mart 2021 Pazartesi

Burnumuzun Altında Neden bir Oluk var?

 Burnumuzun altında bulunan ve üst dudağımıza kadar uzanan küçük bir oluk vardır. Adını dahi koymuşlar: Philtrum. Birçok kelimenin kökeninin dayandığı eski Yunancadan gelmekte bu tabir. "Aşk İksiri" veya "Aşk Öpücüğü" anlamlarına geliyor ve mitolojik bir anlamı ifade ediyor.

Biz gelelim nasıl oluştuğuna. BBC’nin Youtube Kanalı’nda yayınlanan “Inside the Human Body”1 programında Dr. Michael Mosley’nin de bahsettiği bu süreç, anne karnındaki iki ve üç aylık döneme tekabül ediyor. Anne karnında başlayan süreçte gözler, dudak ve burun, işte bu üç ana kısım, oluk etrafında şekillenerek genişliyor ve geriye çekildikçe, açıldıkça yüzün tanınabilir hali yaratılmış oluyor.

Bu üç ana bölüm, başlangıçta bir daire misali, merkezindeki noktadan üreyip yerlerine varana kadar bir süreç geçirerek genişlemesini sürdürüyor ki, Allah doğmadan önce her birimizin benzersiz yüzlerini yaratıyor.

Şu ana kadar mitolojik anlamının dışında bilinen bir işlevi bulunmayan – ya da işlevini bulamadığımız – keşfedilmeyi bekleyen bu oluk, philtrum, köpeklerin keskin koku alabilmelerine yaramaktadır.2

Şimdiye kadar hiç bunu merak etmiş miydin?

1: Bahsi geçen program

2: Kaynak

Tüm Zamanların En Çok Okunan 3 Yazısı