22 Şubat 2021 Pazartesi

Hayatından Memnun musun?

 

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), yeni bir araştırma yayınladı. Araştırma, 2020 yılında Türkiye’de yaşayan 18 yaş ve üzerindeki bireylerin yaşamlarından memnun olup olmadıklarını ölçtü. Şimdi gel bu araştırmanın detaylarını inceleyelim.

Araştırma 2003 yılından beri düzenli olarak veri topluyor. Geçtiğimiz yılın verileri de toplandıktan sonra kurumun websitesinde paylaşıldı.

Sağlık, başarı ve paradan önce geldi

Türkiye’nin yüzde 48,2’si mutlu olduğunu beyan etmiş. Araştırmada bireylerin mutluluk kaynağı olan değerlerde ilk sırayı sağlık almış. Sağlık açısından memnuniyetini belirtenlerin oranı yüzde 70,9 olarak ölçülmüş. Sevgi, başarı ve para ise, sağlıktan sonraki memnuniyet değerleri olarak araştırmada yer almış.

Türkiye’nin mutluluk kaynağı ailesi

Mutluluk kaynağı olan kişilerde ise bireyler tüm ailesinden ve çocuklarından memnun olduklarını belirtmiş. Buna göre, tüm ailesinden memnun olduklarını belirtenlerin oranı yüzde 69,7 olarak sonuçlanmış.

Araştırmada birçok istatistiki ölçü ve madde mevcut. Kamu hizmetlerinden memnuniyet, mutluluk kaynağı, belediye hizmetlerinden memnuniyet, yaş grubuna göre mutluluk düzeyi gibi maddeler araştırılmış.

Grafiklere bakıldığında 2019 yılında bireylerin yüzde 52,4 oranında mutlu olarak ölçülmüş. Bu açıdan bakıldığında 2020 yılında, bir önceki yıla göre mutluluk oranı yüzde 4,2 gerileme yaşamış.

Kadınlar daha mutlu

Cinsiyete göre mutluluk oranında, kadınlar erkeklere göre daha mutlu. Kadınlar, yüzde 53,1 oranında mutlu. Bu oran 2019 yılında, yüzde 57,0 olarak ölçülmüş.

Erkekler 2020 yılında yüzde 43,2 oranında mutlu olduklarını beyan etmiş. 2019 yılında ise, bu oran yüzde 47,6 olmuş.

Her 10 kişiden 7’si geleceğinden umutlu!

Kendi geleceklerinden umutlu olan bireylerin oranı da ölçülmüş ve buna göre bireylerin yüzde 69,6’sı geleceklerinden umutlu. Kadınlarda bu oran yüzde 70,7 iken, erkeklerde yüzde 68,5 olmuş.

Araştırma daha birçok bilgiyi barındırıyor. Daha detaylı bir inceleme yapmak istersen hemen aşağıdaki bağlantıya tıklayabilirsin.

Türkiye İstatistik Kurumu, Yaşam Memnuniyeti Araştırması, 2020

18 Şubat 2021 Perşembe

Ağlamaya İhtiyacın Var Bugün

 Evet, belki de dünyada çok fazla kötü haber var. Gidişat evet, çok kötü belki. Evet, komplocular yine haklı çıkıyor? Evet, belki planlar birer birer gerçekleştiriliyor ama unutma, korkma da… Allah'a güven. Sen bir kul olarak kendi içinde olanı çıkar ortaya. Sen bir insansın. Küçük ama doğal, kendi halinde ama bir dünyasın…

Evet, herkesin bir planı var. Evet, politik ve siyasi anlamda masada kazanılıp kaybedilen savaşlar var. Evet, "aslında" diye başladığımız cümleler var. Aslında o filmin o dizinin o yazının o sözlerin arkasında anlatılmak istenen başka şeyler var.. Evet, birçok mesaj var.

Ama baktığında şöyle balkona çıkıp yaşadığın hayata… Tüm bunlar ne kadar seni yansıtıyor? Bu yığınla bilginin varlığı senin doğal, kendiliğinden, sana özgü yaşamını ne kadar huzura erdiriyor? Bir bak şöyle dışarıdan, o balkondan kendi hayatına.

Ne kadarı sensin hayatının? Evet, hepsi gerçek, belki üstümüze üstümüze gelen büyük kaoslar var.

Evet, birçokları şimdiyece yaşandı ve yaşadın, yaşadık. Ama bak bir dışardan küçük görünen ama aslında ne kadar da geniş olan hayatına. Ne kadar da daralttığına bir bak; helal daireni ne kadar da daralttığına... Kendini ne kadar bunalttığına.

Sen… Ben… Evet, çok sorun, dert var, ama ben neden bu kadar yorgunum? Aradığım neydi benim? Bulduğumda huzura erdiğim neydi? Geçmişte o deneyimlediğim, kaybolan öz duygu şimdi nerede? Haberler… İnsanlar... Toplum ve ben… İnsanlar fakir… İnsanlar üzgün... İnsanlar kimsesiz...

Şimdi yine yeniden düşsen de kalktığın bir yoldasın, yoldayız, yeniden... Yeniden... Yeniden...

Bugün, o gün. O'na dayan! O'nu an, O'na rağbet et!

Bir yol var. Var mısın?

Hayırlı Kandiller

15 Şubat 2021 Pazartesi

Şeylere Yüklenen Anlamlar

  

İki adam bir göl kıyısında piknik sandalyelerinde oturmuş, çaylarını yudumluyor.

Güneş onların yüzüne vuruyor. O güzel sarı ışık kavak ağaçlarının rüzgardaki hışırtıları ve kuşların kanat çırpışları arasında huzme huzme tüm göl kıyısına yayılıyor. Adam bir şeyler anlatıyor.

Bazı şeyleri değerli kılan, o şeylere yüklenen anlamdır.

Elini cebine atar, minicik pembe renkte bir patik çıkarır. Diğer cebindense para çıkarır. Miktarın azlığından olacak, küçük bir tebessümle omzunu silker. Onluk parayı ve o pembe patiği arkadaşına doğru kaldırarak yaklaştırıp şöyle der:

(sol elindeki patiği hafif kaldırır)

Bazı şeylerin değeri kişiye özgüdür.

Diğeri onu dinlemeyi sürdürür. Adam sağ elindeki parayı hareketlendirir.

Bazı şeylerse tüm insanlığın beşeri sistemde nasıl yaşadığına karar verecek kadar değerlidir...

10 Şubat 2021 Çarşamba

Abdülhamid Han

 

Sultan İkinci Abdülhamid.

Babası   : Sultan Abdülmecid

Annesi   : Tirimüjgan Kadın Efendi

Doğumu: 21 Eylül 1842

Vefatı     : 10 Şubat 1918

 

"Sultan Abdülhamid Han, padişahlığı zamanında yıkılmak üzere olan devleti ayakta tutacak en iyi tedbir ne ise onları hiç tereddüt etmeden yerine getirdi ve devletin yıkılmasını tam 33 sene geciktirdi.

İkinci Abdülhamid İstanbul'da doğdu. Uzun boylu, buğday tenli, siyah ve sık sakallıydı. Kaşlarının üzeri hafifçe çıkıntılı ve gözleri de siyahtı.

Devrinin en kıymetli alimlerinde, çok iyi tahsil yaptı. Kuvvetli bir hafıza ve basirete sahipti. Gayet güzel ve düzgün konuşurdu. Deha derecesinde bir siyasete sahipti. Aynı zamanda çok cesur bir padişahtı. Spor yapmaktan hoşlanırdı. Gayet güzel silah ve kılıç kullanırdı. Son derece takva idi. Tasavvufa ait geniş bilgisi vardı.

Padişahlığı zamanında yıkılmak üzere olan devleti ayakta tutacak en iyi tedbir ne ise onları hiç tereddüt etmeden yerine getirdi ve devletin yıkılmasını tam 33 sene geciktirdi. Devrinde yapmış olduğu işleri, bazı aydın geçinen tabaka hariç, herkes takdirle karşılıyordu. Aleyhine her türlü iftiralar, en kötü isnatlar uyduruluyor ve Avrupa devletlerinin himayesinde yaşayan çeyrek aydın bile olamayanlar, gazetelerinde durmadan bu iftira ve isnatları yazıyorlardı. Hiç yılmadan ve bıkmadan, Devlet-i Aliyyeyi 33 sene idare etti. Dünya savaşının çıkacağına inanıyor, çıktığında ise Osmanlı Devletini kurtaracak şeyin, ancak denizlerde kuvvetli bir devletin yanında savaşa katılmak olduğunu düşünüyordu. Tahttan indirildiğinden hemen sonra bu görüşünün tam zıddı yapılmış, koca devlet de tamamen yıkılmıştı.

"Bu Cenabı Hakkın takdiridir."

Prens Bismark'a göre 100 gram aklın 90 gramı Abdülhamid Han'da, 5 gramı kendisinde, 5 gramı da diğer siyasilerdeydi.

Abdüllhamid Han'ın en büyük talihsizliği devleti en kötü şartlar altında eline almış olmasıdır. Tahttan indirildikten sonra zaman ilerledikçe, aleyhinde olup da pişman olmayan hemen hemen kalmamış gibiydi. Son derece dindar ve namuslu idi. Zevk ve sefaya düşkün değildi. Abdestsiz olarak hiçbir devlet işine imza atmadığı meşhurdur. 1908 senesinde düzmece bir irtica olayını bahane ederek tahttan indirdiklerinde yüksek bir veli derecesinde olan Büyük Hakan: "Bu Cenabı Hakkın takdiridir." diyerek elinde muazzam kuvvetler olduğu halde müdahale bile etmeden tahtını terketmiştir. Tahttan indirilmesinde birinci derecede Yahudilerin rolü vardı. Çünkü daha o zamanlar Yahudiler Filistin'den toprak istemişler, Sultan Abdülhamid de reddetmişti.

Siyasi ve diplomatik hadiselerin en çok olduğu devir şüphesiz Abdülhamid Han devridir. Bu büyük padişaha, bütün tarihi hakikatler ortaya çıkmış olmasına rağmen, hala iftira edenlere rastlamak mümkündür(...)

Abdülhamid neler yapmıştır:

  • Polis teşkilatını geliştirdi,
  • Komiserlik ve başkomiserlik makamlarını ihdas etti,
  • Savcılık müessesesini kurdu,
  • Ceza ve Ticaret usulü kanunlarını çıkarttı,
  • Askeri dikimevleri, tersaneler, feshaneler kurdurdu,
  • İstanbul, İzmir limanlarını tesis etti,
  • Tahta çıktığı zaman 252 milyon altın borcumuzu tahtı bıraktığında 30 milyon altına indirdi,
  • Köylerdeki ilkokulların dışında 300 tane ortaokul açtırdı ki bu okullarda yabancı dillere kadar birçok yeni dersler okutuluyordu,
  • Arkeoloji, Askeri müze, Yıldız Müzesi, Yıldız ve Beyazıt Kütüphaneleri yine o devirde açıldı,
  • Kuduz müessesesi o devirde açıldı,
  • Hamidiye çeşmeleri ve Terkos Su Şirketini yine Abdülhamid Han kurdurdu ve Kırkçeşme ile Halkalı Sularının ıslahı yine Abdülhamid'e nasip oldu.

Büyük Hakan 1918 senesinin 10 Şubat'ında hayata gözlerini yummuştu

Tahttan indirildikten sonra Selanik'e sürülmüş, birçok işkenceler yapılmış ve Selanik'in düşman işgali altında kalma ihtimali çıkınca İstanbul'a Beylerbeyi Sarayı'nda oturmaya mecbur edilmiştir. Büyük Hakan, 1918 senesinin 10 Şubat'ında bu sarayda hayata gözlerini yummuş, Divanyolu'ndaki Sultan Mahmud Türbesine, amcası Sultan Abdülaziz ile dedesi İkinci Mahmud'un yanına defnedilmiştir. Vefatında 74 yaşını 4 ay geçiyordu. Cenazesinde en hareketli aleyhtarları bile ağlamışlardır. (Allah rahmet eylesin.)

Erkek çocukları: Mehmed, Selim, Abdülkadir, Ahmed Nuri, Mehmed Burhaneddin, Abdürrahim, Ahmet Nureddin, Mehmed Âbid, Ahmed.

Kız Çocukları    : Ulviye Sultan, Zekiye Sultan, Naime Sultan, Naile Sultan, Ayşe Sultan, Refia Sultan, Şadiye Sultan."

Ruhuna Fatiha

Sultan İkinci Abdülhamid Han (1293-1377 H)

Abdülhamid Han'dan sonraki padişah: Sultan Mehmed Reşat

 

Bu makaledeki bilgiler, Osmanlı Yayınevi tarafından neşredilen, Abdülkadir Dedeoğlu tarafından hazırlanan Osmanlılar Albümü kitabından iktibas edilmiştir.

Dedeoğlu, A. (1981). Osmanlılar Albümü. İstanbul: Osmanlı

8 Şubat 2021 Pazartesi

Hayatına Kısıtlama mı Gelecek?

 

Eksiğiz. doğruyu yanlış yerde arayıp duruyoruz...

Öyle bir zamana doğru gidiyoruz ki, hani geçmişte yeni bir teknolojik aygıtla tanışınca, örneğin dokunmatik akıllı telefonlar gibi, hayretler içinde kalırdık. Çok değil birkaç yıl sonra işte bu hayretimizi geçmişten bir eşya gördüğümüzde yaşayacağız. Giderek yokedip giderek unutacağız. Belki “unutturulacağız” demeli ama nihayetinde, buna hazırsak, unutma eylemini gerçekleştirecek olan biziz. 

“Gerçek Tıp ‘Yitik Şifanın İzinde” kitabında Dr. Aidin Salih merhumenin dikkatimizi çekmek istediği de tam olarak buydu. 

Kitapta nanorobotların tek beyin komuta merkezinden yönetilebileceğini, hatta bilim-teknik yoluyla insanların dondurularak uyutulup yıllar sonra tekrar nanorobotlarca onarılıp diriltilebileceğini de yine kitabında söylüyordu.

Hatırla, geçtiğimiz yıllarda bunun canlı örneğini bir genç kızın kendi ülkesinde mahkeme kararıyla  dondurulması ile görmüştük

Gelecek için kafa yorup tahminler yürüten birçok bilim adamı var. Çalışmalar incelendiğinde bu, merhumenin söyledikleri ile birebir örtüşmekte. Keza halihazırda çekilen filmler de bunun hayalinin kurulduğunun bir kanıtı.

Yakın gelecekte insan - şu an bile bunu düşünmeye başladık - geçmişe daha çok özlem duyarak özüne dönmenin yollarını arayacak olabilir. Bu konuda kesin yargılarla konuşmak ne yazık ki kendi adıma şu an için mümkün görünmüyor. Ancak ortada olanı da yazmadan geçmek istemedim doğrusu. 

Peki yukarıda da bahsini ettiğimiz unutkanlık bizi sarmış haldeyken, geçmişi ile ilgili bir kalıntıya dahi ulaşılamayacak olan insan, gelecekte özüne dönmeyi nasıl başaracak?

Bunun cevabını zaman gösterecek ve elbette araştırmalar da zamana yardımcı olacaktır. Şüphesiz her şeyin kudret sahibi olan Allah, her şeyden haberdardır.

Aslında gerçek şu ki, bizi bizden sömürmeye çalışan varlıkların patronu sayılabilecek olan şeytan (Allah'ın laneti onun üzerine olsun) ve sürekli tetikte bekleyen nefsimiz bizi yoldan çıkarmaya yetmekte. Bu durumda, yaşadığımız sürece, o her gedik açtığında kapamanın yollarını arayıp bulmalıyız. Bu şekilde Kur’an-ı Kerim ve Sünnet yolundan ayrılmadan geleceğin unutturucu etkisinden kurtulabilir, korunabiliriz İnşallah

Korunurken mücadele etmeli, sürekli üretmeliyiz, üreterek tüketmeliyiz ki hayatımızda boşluklar oluşmasın. Oluşamasın. Üreterek tüketmekten kastım, tüketim çağında bizden bir şeyler katmak, hayatımıza. Yaşadığımız şu dönem, bizi sadece tüketmeye, hazırcılığa itmekte. Yarın, hazır olanı da bulamayacak hale gelebiliriz. Boşa söylenmemiş olan sözümüz, "hazıra dağ dayanmaz" olduğundan üreterek tüketmemiz gerekmektedir. 

Küçük büyük ne kadar gücümüz yetiyorsa o kadar, kendi ata tohumlarımıza sahip olup onları topraklarımıza ekmeliyiz kanaatindeyim, naçizane. Sadece tohum değil, hayatımızın her alanında üretmeli, orijinal kalmalıyız. Tabi elimizdeki toprakları korumamız gerektiğinden bahsetmiyorum bile.

Gün geçtikçe bizi tek tipleştirmeye çalışan “görünmez görünen büyük yapılı sistem”  bize her taraftan saldırmakta ve bunu gayesine ulaşıncaya dek sürdürmektedir.

Toplum olarak her geçen gün bireyselleşmeye başlamış olmamızın sebebi tanınmayan maddelerle dolu hazır gıdalar, ilaçlar ve birçok alanda üretilen ürünler olarak görünüyor.

Daha çok hareket, daha çok temiz hava ve daha iyi yaşam şartları bizim elimizde. Evet yaşam şartlarımızı iyileştirirken imkanları zorlamaktan bahsediyorum. Evet, kredi borçlarıyla çepeçevre sarılmışken bunu başarmak hayli zor, biliyorum. Fakat küçük adımlarla başlayacağımız kendi üretimlerimiz yarın tahmini çok da zor olmayan büyüklükte besinimizi karşılamaya yeter, belki artar da. Burada önemli olan şey, gaye!

Kaygı gelecek olunca ve yüklü miktarda da borç varsa elbette görünmez kelepçeler varlığını sürekli hissettirecektir. Olsun.

Gerçek şu ki, bu bir mücadele. En büyüğü de nefsimizle olanı. O yüzden içerde ve dışarda düşmanımız var. Bunu başarabilmek için içimizdekini dizginleyebilmek, arzularımızdan ziyade ihtiyaçlarımıza göre hareket etmekle işe başlamalıyız diye düşünüyorum.

Sonra da sabır silahımızı sahaya sürmemiz gerekiyor.

 

Biliyorum, önce kendimden başlamam gerekiyor...

1 Şubat 2021 Pazartesi

Bir Durumu Arz Edebilir miyim?

 

Aslında şu ana kadar ne yazacağımla ilgili birçok fikrim olduğunu düşünsem de masa başına geçince bütün hepsi bir anda silinip gidiyor. Biraz doğaçlama yazıp gidişatı kontrol etmeye çalışacağım.

2019 Kasım’ında askerlik tecilimi kaldırıp askerlik başvurusunda bulunmuştum. Aradan geçen bir ayın ardından sonuçların açıklanması için beklemeye başladım. 2020 Ocak ayının son haftasında açıklanan sonuca göre 2020 Şubat’ında askerdim: 378. Dönem Yedek Subay Adayı olarak göreve çağrılmıştım. Gerçekten heyecan vericiydi, bu zamana kadar yaşadığım nadir garipliklerden biriydi bu haber. 

Hazırlıklar yapmaya başladım. Ne alınır, ne giyilir, araştırdım, soruşturdum…

Adet olduğu üzere akrabalarımı ziyaret ederek onlarla vedalaşıp onlardan helallik istedim. Sonra gecikmeyeyim diye biletimi de aldım. Hazırlıklarımı tamamladım. Aile içinde vedalaştım. Serçe parmağıma kına yaktırdım. 

Her şey bir anda oluyormuş gibi anlattığıma bakma, aradan bir yıl geçti ve bugün yorulmuş parmaklarımı hareket ettirerek kafamın içinden geçenleri olduğu gibi aktarmak öncekinden kolay değil. O yüzden yavaş yavaş yeniden ısınma yazıları mahiyetindeki bu yazıları kabul gör :)

Hazırlıkların ardından 30 Ocak Cuma gününün gecesinde artık yolcu olmaya hazırdım. Çanakkale’ye doğru uzun bir yolculuktu bu… Öncesinde teslim olmadan bir gün önce kıymetli arkadaşımı Kocaeli’nde gördükten sonra Çanakkale’ye doğru yol almaya başladım.

Şubat ayının ilk pazar gününün ikindi vaktinde birliğe teslim oldum. Buradan sonra anlatacaklarım hikaye gibi olsun istemiyorum ama gerçek yaşadıklarımı da detayıyla anlatamıyorum. O yüzden biraz daha planlama yaparak farklı bir şekilde anlatmayı sürdürmeyi düşünüyorum.

Şimdi Kıraatane’nin iyi kötü dördüncü yılındayız. Bu yılın teması üretkenlik. Böylece bu yılın daha üretken bir şekilde geçmesi için yazıyor ve dua ediyorum. Rabbim hayırlısını versin. Sonraki günlerde görüşmek üzere. 

Selamlar, sevgiler.